Stefan Zweig, “Satranç” adlı eserine bu satırlarla
başlıyor.
New York’tan Buenos Aires’e hareket eden gemide öykünün üç başkişisi
var: Dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic, sıradan bir satranç oyuncusu olan
anlatıcı, usta bir satranç oyuncusu olmasına rağmen uzun bir süre satrançtan
uzak kalan Dr. B. Şüphesiz bu üç karakterden en ilginci ise sıra dışı bir
öyküsü olan Dr. B. karakteri... İkinci Dünya Savaşı'nın olumsuz, kahredici ve
zulüm dolu etkisini üzerinde hisseden Dr. B., Naziler tarafından ilginç bir
işkenceye maruz bırakılıyor. Yanlış anlamayın. Zindana atılmıyor, vahşi, ilkel
işkencelere maruz bırakılmıyor. Dış dünyadan soyutlamaya dayanan bir işkence Dr.
B’nin uğradığı işkence... Bir otel odasına yerleştirilen Dr. B. dış dünyadan
tümüyle tecrit edilir. Gelin, bu tecrit sürecini kahramanın kendisinden
dinleyelim:
“(...) İlk bakışta bana ayrılan oda hiç de rahatsızmış
gibi gözükmüyordu. Odada bir kapı, bir yatak, bir koltuk, bir lavabo ve parmaklıklı
bir pencere vardı. Fakat kapı gece gündüz kapalı duruyordu, masanın üstünde kitabın,
gazetenin, tabaka kâğıdın, kurşunkalemin bulunması yasaktı, pencere bir yangın
duvarına bakıyordu; kendi Ben’imin çevresinde ve dahası bedenimde mutlak
anlamda hiçlik inşa edilmişti. Elimden her şey alınmıştı, zamanı bilmeyeyim
diye saat, bir şey yazmayayım diye kurşunkalem, bileklerimi kesmeyeyim diye bıçak
alınmıştı; hatta bir sigara gibi en küçük bir kendini uyuşturma aracı bile
yasaklanmıştı. (...) Yapacak hiçbir şey yoktu, her yerde ve sürekli olarak
insanın çevresinde hiçlik, zamandan ve mekândan mutlak anlamda yoksun bir
boşluk vardı.” (Sayfa: 37-38)
Herhangi biriyle konuşması da yasaktı Dr. B’nin. Kocaman bir
boşluğun, kendi ifadesiyle kocaman bir “hiçliğin” içinde buluvermişti kendini.
Arada sırada sorguya götürülmesi de rutini bozan tek şeydi onun için. İşte o
sorgulardan birinde sırasını beklerken askıda asılı olan pardösünün içinde
bulunan çeşitli satranç partilerinin bulunduğu kitabı çalan Dr. B., o sıkıntılı
günlerde kendisine bir uğraş bulur ve satranç oynamayı öğrenir. Zamanla usta
bir satranç oyuncusu olan Dr. B., bu gemi yolculuğunda çevresinin de ısrarlı istekleriyle
dünya satranç şampiyonu Czentovic’e meydan okur.
Eserlerine psikoloji birikimini ustalıkla yansıtan bir yazar
olan Stefan Zweig, “Satranç” adlı eserinde de bu yönünü ustalıkla okuyucularına
yansıtabilmiştir. Eserdeki karakterlerin ruh hâllerini ustalıkla betimleyen Zweig,
İkinci Dünya Savaşının karamsar tablosunu da okuyucularına hissettirmeyi
başarmıştır.
Stefan Zweig’ın “Satranç” Adlı Eserinden Alıntılar
-Bize hiçbir şey yapmadılar - sadece bizi en mutlak
anlamdaki hiçliğin içerisine yerleştirdiler, çünkü bilindiği gibi dünyada
hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır bir baskı uygulayamaz.
-Fakat sonuçta düşüncelerin de, ne kadar herhangi bir
özden yoksunmuş gibi görünürlerse görünsünler, bir destek noktasına ihtiyaçları
vardır, aksi takdirde dönmeye ve anlamsız bir biçimde kendi etraflarında çember
çizmeye başlarlar; onlar da hiçliğe dayanamazlar.
-İnsan bir şey bekliyordu, sabahtan akşama kadar
bekliyordu ve hiçbir şey olmuyordu. İnsan tekrar tekrar bekliyordu. Hiçbir şey
olmuyordu. İnsan bekliyor, bekliyor, bekliyordu, düşünüyor, düşünüyordu,
şakakları ağrımaya başlayana kadar düşünüyordu. Hiçbir şey olmuyordu. İnsan
yalnız kalıyordu. Yalnız. Yalnız.
Okumak; özgürlüktür, değişimdir, gelişimdir. Okuma tutkusunu
hiç kaybetmemeniz dileğiyle, keyifli okumalar...
Kaynak: Stefan Zweig, Satranç, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder