11 Haziran 2024 Salı

Yakup Kadri - Yaban

 

Kaybedilen I. Dünya Savaşı'nın sonunda emir eri Mehmet Ali'nin davetiyle Porsuk Çayı'nın kıyısındaki bir köyde kalan genç, vatansever bir subay olan Ahmet Celâl'in gözünden aydın-halk kopukluğunun yoğun bir şekilde anlatıldığı “Yaban” romanı, Yakup Kadri'nin “Anadolu Mezalimini Tahkik Komisyonu” ile birlikte Anadolu'ya yaptığı bir teftiş gezisinin ürünüdür.

Romanın başkahramanı Ahmet Celâl, savaşta sağ kolunu kaybetmiş vatansever bir subaydır. Ahmet Celâl, günlüğünde sağ kolunu kaybetmesiyle ilgili şu ifadeleri kullanır:

 

“Lakin, bu köyde de hiç kimse kolsuz olduğumun farkında değil... Oysa, burada, isterdim ki farkında olsunlar. Zira, sağ kolumu, ben, onlar için kaybettim. İstanbul'da zilletim olan şey burada şerefimdir. Hatta, ilk günler Mehmet Ali ile köyde dolaşırken şuna buna rastgeldik mi, hemen sağ yanımı çevirirdim. Hele, yeni yetişen delikanlılarla genç kızlara ne yapıp yapıp mutlaka bu eksikliğimi hissettirmeye çabalardım. Bu, benim son süsüm, son gösterişim, son çalımımdı. Beş on gün içinde o da gitti. Sağ kolumun yokluğu kimsenin takdirini celbetmek söyle dursun, hatta merhametini bile uyandırmadı. Acaba niçin? Bunu sonradan anladım. Zira, burada, sakatlık hemen herkese mahsus bir hal gibidir.” (Sayfa:19)

 

Köylüler, Ahmet Celâl’e “Yaban” olarak bakmaktadır. Ahmet Celâl’in en normal hareketleri köylüye çok tuhaf gelmektedir:

 

“En basit, en sade, en tabii hareketlerim onlara, bir sirk ortasında, bir soytarının takla atışları, sıçrayışları, yuvarlanışları kadar tuhaf geliyor.

Mehmet Ali’ye soruyordum:

-Niçin her şeyim senin hemşerilerinin bu kadar tuhafına gidiyor?

Mehmet Ali önce inkâr etmek istiyordu; sonra kendini tutamıyor; baklaları, birer nasihat hâlinde, ağzından çıkarıyordu:

-Beyim her gün traş olmayıver.

-Beyim, bu dağın başında sabah akşam dişlerini fırçalamak neyine gerek.

-Beyim, bizde saçlarını kadınlar tarar.

-Beyim, geceleri, sabahlara dek mırıl mırıl ne okuyup duruyorsun? Seni büyü yapar sanırlar.” (Sayfa 21)

 

Ahmet Celâl, köy halkının Milli Mücadele’ye karşı ilgisizliğini, kayıtsızlığını büyük bir hayret ve dehşetle izler. Köy halkının bu durumu Ahmet Celâl’in içini adeta yakıp kavurmaktadır.

 

Yakup Kadri’nin “Yaban” Adlı Eserinden Alıntılar

-(...) Ben, burada diri diri, bir mezara gömülmüş gibiyim. Hiçbir intihar bu kadar şuurlu, bu kadar iradeli, bu kadar sürekli ve çetin olmamıştır. (Sayfa:17)

-Geceleri sabahlara kadar okumayayım da ne yapayım? Ben, el ayak çekildikten sonra odamın kapısını sürmeleyip kitaplarımla baş başa kalmak saatini dört gözle beklerim. Çünkü, ömrümün bütün hazin sergüzeştini ve yaşadığım anın ağır sıkıntısını unuttuğum tek saattir. O vakit, bu çıplak ve yalçın oda, gerçek dünyadan daha geniş, daha ferahlı bir âlemin munis, sevimli ve her biri sihir ve füsunla yoğrulmuş mahlûkları ile dolmağa başlar.

-Kaç yaşımda olduğumu ve arkamda bıraktığım geçmişi unuttuğum gün, kimbilir, ne kadar rahat edeceğim!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sezai Karakoç - Diriliş Muştusu

  Sezai Karakoç'un “Diriliş Muştusu” Adlı Eserinden Alıntılar -Diriliş eylemi, bir meşaleyi en elverişsiz şartlarda bile söndürmeden...