Bir Çöküşün Öyküsü / Stefan Zweig
“(...) Çünkü bu tuhaf özellik, sürekli kandırmak istemek,
gerçek eylemlerini bir yalanla örtmek onun karakteriydi.” (Sayfa 3)
“(...) Arzulandığı zaman güzeldi, zeki insanların
arasında nüktedandı, gururu okşandığında kibirliydi, sevildiği zaman âşıktı.
Ondan çok şey istendikçe o daha fazlasını verirdi. Ama onunla kimsenin
konuşmadığı, onu kimsenin görmediği, duymadığı, arzulamadığı yalnızlığı
sırasında çirkinleşmiş, sersemlemişti, çaresiz kalmış ve mutsuz olmuştu. O
ancak yaşamın içinde canlanırdı. (Sayfa 33)
Kimden mi bahsediyoruz? Öykünün başkişisi Madame de
Prie'den...
Fransız sarayının aristokrat kadınlarından Madame de Prie,
kralın gözünden düşerek Normandiya’ya sürgüne gönderilir ve “Bir Çöküşün
Öyküsü” böyle başlar. Madame de Prie, yukarıdaki alıntılardan da anlaşılacağı
gibi ilgi budalası, şımarık, kibirli, hem kendini hem de çevresindekileri kandırmayı
alışkanlık hâline getirmiş bir karakterdir. Paris'teki eğlencelerden ibaret
olan boş saray hayatı onun yaşamının merkezini oluşturur. Kralın gözünden düşüp
Normandiya’ya sürgüne gönderilince yalnız kalır:
“(...) İki yıl Paris’ten uzak, insanlardan ve iktidardan
yoksun yaşayacaktı demek: Bunca yalnızlığa katlanabilecek kadar güçlü değildi
o. Bu onun ölüm fermanıydı. Mutluluk, servet, iktidar, gençlik ve aşk olmadan soluk
alamayacağını biliyordu. (...) (Sayfa 30)
Bu yalnızlık, eskisi gibi insanların ilgisinin üzerinde
olmaması, insanlar tarafından unutuluşu onun mantıklı düşünme yetisini
kaybetmesine neden olur ve tekrar insanların ilgisini üzerine çekebilmek
amacıyla akıllara durgunluk verecek bir plân yapar:
“Işıltılı bir hayat yaşamıştı, o hâlde ölümü de öyle
olmalıydı.” (Sayfa:31)
Stefan Zweig, tüm eserlerinde olduğu gibi Bir
Çöküşün Öyküsü” adlı eserinde de tüm psikoloji birikimini okuyucularına
aktarıp derin karakter incelemeleri yapmıştır. Edebî zevkin ve psikolojinin iç
içe olduğu bu 48 sayfalık kısa eser mutlaka kütüphanenizde bulunmalı. Herkese
keyifli okumalar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder