Edebiyatımızda kendisine saygın bir yer edinen
yazarlarımızdan birisi de Sait Faik’tir. Sait Faik, edebiyatımızda
öykücülüğüyle öne çıkmış değerli bir yazarımız. Öyküyü olaydan arındıran Sait
Faik, daha çok durum öykücülüğüyle ön plâna çıkmış; eserlerinde
anlatacaklarını kendi “ben”inden geçirerek anlatmıştır. Öykülerinde genellikle
şiirsel bir üslup kullanan Sait Faik, muhteşem betimlemeleri, derin karakter
incelemeleriyle de edebiyatımızda dikkatleri üzerine çekmiştir. Öykülerinde yoksullara,
kimsesizlere, balıkçılara, emekçilere, işsizlere, çocuklara, denize, ada
hayatına yer veren sanatçı, gözlemi her zaman ön plâna çıkarmıştır.
Yazımıza konu olan “Semaver” kitabında da güçlü
betimlemeleri ve şiirsel üslubuyla karşımıza çıkmıştır Sait Faik. “Semaver,
Stelyanos Hrisopoulos Gemisi, Meserret Oteli, Bir Kıyının Dört Hikâyesi, Babamın
İkinci Evi, İpekli Mendil, Kıskançlık, Bohça, Orman ve Ev, Düğün Gecesi, Şehri
Unutan Adam, Üçüncü Mevki, Garson, Birtakım İnsanlar, Sevmek Korkusu,
Louvre’dan Çaldığım Heykel, Robenson, İhtiyar Talebe, Bir Vapur” adlı kısa öykülerden
oluşan bu eser daha çok olaya dayanan öyküleri okumayı seven edebiyatseverler
tarafından isabetli bir tercih olmayabilir. Ancak yazarın şiirsel üslubu,
ustaca yapılmış betimlemeleri, güçlü gözlemciliği gerçekten takdire şayan.
Kitaba ismini veren “Semaver” adlı öyküsünde yazar,
ölümü kendine has üslubuyla anlatmıştır. Öyküde iki karakter var: Ali ve
annesi. Fabrikada çalışan bir genç olan Ali, annesini kaybeder ve Sait Faik bu
ölümü şöyle anlatır:
“Ali’nin annesine ölüm, bir misafir, bir başörtülü,
namazında niyazında bir komşu hanım gelir gibi geldi. (...)
Bir sabah, daha Ali uyanmadan, semaverin başında üzerine
bir fenalık gelmiş; yakın sandalyeye çöküvermişti. Çöküş, o çöküş.” (Sayfa:11)
Sait Faik, ölümü aynı öyküde şöyle anlatır:
“Ölümün karşısında, ne yapsak, muvaffak olmuş bir
aktörden farkımız olmayacak. O kadar, muvaffak olmuş bir aktör.” (Sayfa:11)
“(...) Ölüm bildiğimiz kadar korkunç bir şey değildi.
Yalnız biraz soğuktu o kadar...” (Sayfa:12)
Sait Faik Abasıyanık’ın “Semaver” Adlı Öykü Kitabından
Alıntılar
-Kış ne kadar çok, ne kadar uzun olursa olsun; balık ne
kadar az çıkarsa çıksın; yine yaz, bildiği gibi mahrumiyetlerin içinden
kafasını kaldıracak ve onu bekleyenlere gelecektir. (Sayfa:16)
-Trifon toprağı sevmez; ona hürmet ederdi. Çünkü birçok
sevdikleri orada, onun altında, aklın durduğu bir yerde yaşıyorlardı. Fakat
toprağın üstünde koşan, onun üstünde beş on para kazanmak kaygısı ile dönüp
dolaşan insanlar ne tuhaf mahluklardı. Ve denize bir dakika durup bakmaya
vakitleri olmadığını söyleyen bu insanlar ne zevksiz mahluklardı. (Sayfa: 19)
-(...) Korku, yol boylarınca etrafımı sarıyor, önümde
uzuyor. Sevmekten korkuyorum. Başka arzular, ihtiraslarla atıldığım yolda beni
avare ve çırılçıplak, başı her manada boş bırakacak yalnız bir şey olduğunu
biliyorum ve ondan karanlıktan, riyadan, zulümden, hürriyetsizlikten korkar
gibi ürküyorum. (Sayfa:75)
-Küçük şeyleri unutamayanlar, en geri hatıraları da
unutamayanlardır. Hafızalarının bu bahtsız kuvveti karşısında hiçbir memleket,
hiçbir vatan tutamadan her yeri, her şeyi severek öleceklerdir. (Sayfa:87)
Okumak, okuyabilmek, okuyup okuduklarımız üzerinde düşünüp yorum
yapabilmek büyük bir zenginliktir. Bunun farkında olup kitaplarla kalalım. Keyifli
okumalar...
(Sait Faik Abasıyanık, Semaver, Yapı Kredi Yayınları)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder