Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu / Stefan Zweig
1920’lerin Viyana’sında yaşanan tek taraflı, içine kapanık,
hüzünlü bir aşkın öyküsü ve bilinmeyen bir kadının kendisini hiç tanımamış olan
adama yazdığı hüzün dolu mektup... Stefan Zweig, “Bilinmeyen Bir Kadının
Mektubu” adlı eserinde yine derinlemesine yaptığı psikolojik çözümlemelerle
karşımıza çıkıyor. Zweig, karakterlerin psikolojisini çözümlemenin
yanında bir de aşkın psikolojik çözümlemesini yapıyor. Aşkın, kişide
oluşturduğu duygu selini ustalıkla çözümlüyor ve okuyucuya aktarıyor Stefan
Zweig.
Gizemli bir kadın, sevdiği adam tarafından hiç tanınmamış olan
bir kadın, delice sevdiği tanınmış roman yazarı R.’ye uzun bir mektup yazar. Bu
mektup “Sana, beni asla tanımamış olan sana,” hitabıyla başlar. Ve kadın
bu uzun ve hüzünlü mektupta ona olan aşkını tüm benliğiyle anlatır. Kadın, eserin
ilerleyen bölümlerinde yazdığı bu mektup hakkında da şunları söyler:
“(...) Ama sen, ben yaşadığım sürece bu çığlığı
duymayacaksın – ancak öldüğüm takdirde bu benden kalan sana ulaşacak, benden, yani
seni herkesten çok sevmiş ama senin tarafından hiç tanınmamış olandan, hep seni
beklemiş ama senin tarafından hiç çağrılmamış olandan kalan bir miras.”
Stefan Zweig’ın “Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu” Adlı
Eserinden Alıntılar
-Kelimelerim seni korkutmasın; ölmüş olan biri artık
hiçbir şey istemez, sevilmeyi de, kendisine acınmasını da, teselli edilmeyi de
istemez.
- (...) beni dinleyeceğin bu çeyrek saat yüzünden yorulma,
çünkü ben seni bütün bir hayat boyunca sevmekten yorulmadım.
-Biliyorum, ondan sonra yine yalnız olacağım. Ve
insanların arasında yalnız olmaktan daha korkunç bir şey yoktur.
Sessiz sedasız, tek taraflı bir aşkın psikolojik çözümlemesi
ve hüznün doruk noktası... Okumanızı tavsiye ediyoruz. Keyifli okumalar...
(Stefan Zweig, Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları, 26. Basım)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder