25 Temmuz 2022 Pazartesi

Cahit Zarifoğlu - Serçekuş

 

Serçekuş / Cahit Zarifoğlu

Şiirsel bir dil... Güçlü betimlemeler... Köy yaşamının ve doğanın sımsıcak iklimi...

Edebiyatımızda şairliğiyle ön plâna çıkan Cahit Zarifoğlu, çocuk edebiyatı alanında da nitelikli eserler vermiştir. “Serçekuş” da bu eserlerden birisidir. Bu yazımızda Cahit Zarifoğlu’nun “Serçekuş” adlı eserinden bahsedeceğiz.

Yazımızın giriş cümlesinde de belirttiğimiz gibi Cahit Zarifoğlu, köy yaşamının ve doğanın sımsıcak iklimini güçlü betimlemeler aracılığıyla şiirsel bir dil kullanarak okuyucularına aktarmıştır. “Çağdaş bir masal” olarak da nitelendirebileceğimiz bu eserde Zarifoğlu, bir serçeyle avcı arasında geçen ders niteliğindeki bir öyküyle okuyucularına hitap ediyor. “Serçekuş” her ne kadar çocuk edebiyatı çerçevesinde değerlendirebileceğimiz bir eser olmasına karşın hemen hemen her yaş grubunun okuyabileceği bir eser... Yazarın şiirsel üslubu insanı kitabın içerisine çekiyor ve insana eşsiz bir edebî haz veriyor.

Cahit Zarifoğlu’nun “Serçekuş” adlı eseri hakkında kısa bir değerlendirme yaptıktan sonra eserden etkileyici alıntıları sizlerle paylaşalım:

-Bugün tabiat ne kadar güzel. Kuşkusuz her gün böyle bu. Ama güzelliği görmek her zaman mümkün değil. Bakmasını bilmek gerek. (Sayfa: 6)

-Mutluluk da tahammül ister. Onu da iyi anlamalı. (Sayfa: 6)

-Güzellik uykuyu bırakıp bakınca görülebilir. Aksi hâlde baş tarafı dinlenmemiş bir masal gibi güzelliği anlamak da zor. (Sayfa:7)

-Yaradanın buyrukları da bir nimettir. Emirleri, yasakları ve izinleri. Eğer bize izinleri olmasaydı ne yapardık.

Yemek içmek

Sevinmek ve gülümsemek

Ok atmak, güreşmek

Evlenmek

Yürümek

Oturmak, uyumak, çalışmak

Ve daha milyonlarca izin...

Hepsi ne kadar da çok. Allah ne kadar cömert. (Sayfa:12)

-Ah sabah ne güzeldir. İşte başlıyor.

Geceyi sıkıntıyla geçiren hastalara bir gönül ferahlığı. (Sayfa: 29)

 

Okuyanları şiirsel bir üslubun tüm güzelliklerine ulaştıran, defalarca okunabilecek bir eser “Serçekuş”. Okumayı hayatınızın merkezine almanız dileğiyle, herkese keyifli okumalar...

(Cahit Zarifoğlu, Serçekuş, Beyan Yayınları)

 

 

 

 

18 Temmuz 2022 Pazartesi

Reşat Nuri Güntekin’in “Acımak” Adlı Romanından Alıntılar


Türk edebiyatının en hüzünlü romanlarından birisi olan ve Reşat Nuri Güntekin’in kaleme aldığı “Acımak” adlı eserden en güzel alıntıları sizler için derledik. 

Reşat Nuri Güntekin’in “Acımak” Adlı Romanından Alıntılar

-(...) Parasız hiçbir şey olmaz, deriz... Esas itibariyle çok doğrudur... Fakat çalışan ve irade sahibi bir insanın da az para ile ne büyük işler yapabileceğine bu mektepten güzel misal gösterilemez... (Sayfa: 9)

-Bir insan için zaaftan mahrumiyet de büyük bir zaaf değil midir? Hatta zaafların en büyüğü... (Sayfa:12)

-Acımak... Ben, insan ruhlarındaki derinliğin ancak onunla ölçülebileceğine kaniim. Evet, dibi görünmeyen kuyulara atılan taş, nasıl çıkardığı sesle onların derinliğini gösterirse başkalarının elemi de bizim yüreklerimize düştüğü zaman çıkardığı sesle bize kendimizi, insanlığımızın derecesini öğretir... (Sayfa:12)

-Mamafih bu saadet, tamamıyla içime siniyor dersem yalan. Kalbimde bir gizli düğüm var. (Sayfa: 53)

-Evet, dünyada tam saadet olmuyor. Ne olurdu şu yaldızlı diplomayı, annemin çamaşır yıkamaktan çatlamış, şişmiş zavallı ellerine verebilseydim? (Sayfa: 53)

-Evet, ben, şimdi büsbütün başka bir adam oldum. Bir köşede kendimi unutturmaktan, başımı dinlemekten başka bir şey istemiyorum. (Sayfa: 86)

-(...) Fakat, ben onu ilk defa, masallarda olduğu gibi, su başlarında, gül bahçelerinde görmüş olsaydım bilmem bu kadar sevecek miydim? İnsanlar hiçbir vakit, ıstırap çektikleri zamanki kadar güzel olamazlar.

(...)

Ben aşkı şiirlerde, romanlarda olduğu gibi bir parlak yaz gecesinin mehtabında başlayıp sabahında biten bir rüya addedenlerden değildim. Benim için sevmek, bir başka insanın vücudundan, ruhundan bir parça hükmüne girmek, onunla beraber gülüp ağlamak, ıstıraplarını paylaşmak demekti. (Sayfa: 90)

-İnsanlar için şöyle böyle deriz ama aralarında iyileri de var... Fakat yazık ki, onlar, bu dünyada bir türlü bahtiyar olmanın yolunu bulamıyorlar. Ya bir çakır pençe arkadaşa düşüyorlar, ya akraba, ahbap şerrine uğruyorlar. Sessizliklerine, saffetlerine, hilm ve tahammüllerine kurban olup gidiyorlar. (Sayfa: 93)

-İstinat noktaları yavaş yavaş aşınan, sonra günün birinde en ehemmiyetsiz bir sarsıntı ile birdenbire çöken binalara benzedim. (Sayfa: 114)

-Kalbim kızgın demirle dağlanarak hissini kaybetmiş gibi hiçbir şey duymuyorum. Sade çocuklarım Feriha ile Zehra... Onların sevgisini de yüreğimden söküp atabilseydim... Fakat galiba buna imkân olmayacak. Kalbim çarptığı müddetçe bu damar böyle mütemadiyen sızlayıp duracak. (Sayfa: 133)

Reşat Nuri Güntekin / Acımak / Arka Kapak Yazısı

“Acımak”ta görevine bağlılığıyla tanınmış bir ilkokul başöğretmeni olan Zehra Hanım’ın trajik serüveni dile getiriliyor. Doğruluk, temizlik, fedakârlık hastalığı, onda insanlığın en değerli yeteneğini öldürmüştür: Acımak yeteneğini. Duygusal, geniş ruhlu bir kadın. Güzel, doğru, temiz şeyleri çılgınca seviyor. Ama zaafa, düşkünlüğe ve çirkinliğe acımıyor. Yapılmış bir kötülük için hiçbir gerekçe tanımıyor ve acımadan söküp atıveriyor. Bütün insanları etkilemiş güzel bir duygunun romanı.

(Reşat Nuri Güntekin, Çalıkuşu, İnkılâp Kitabevi)

 

 

 

 

 

13 Temmuz 2022 Çarşamba

Rasim Özdenören - Denize Açılan Kapı


Rasim Özdenören / Denize Açılan Kapı

Öykücülüğü ve denemeciliğiyle edebiyatımızda derin izler bırakmış olan Rasim Özdenören’i bu kez “Denize Açılan Kapı” adlı öykü kitabıyla sitemizde konuk edeceğiz.

Rasim Özdenören, insan ruhunun çıkmazlarını kısa öykülerle ele aldığı “Denize Açılan Kapı” adlı öykü kitabında kimi zaman “ölüm” temasını ustalıkla anlatmış kimi zaman da insan ruhundaki çalkantıları dile getirmiştir. İnsan ruhunun derinliklerine kendine has tarzıyla inen Özdenören, hayatın içinden seçtiği kesitleri yine kendine has tarzıyla anlatmış, öyküyü olaydan sıyırmıştır. Öyküyü olaydan sıyırması, sık sık ruhsal betimlemelere yer vermesi, bireyin iç dünyasını ayrıntılı bir şekilde anlatması olay öykülerini seven okurlara hitap etmeyebilir. Ancak tek solukta bir kere okunup bitirilecek bir kitap değildir “Denize Açılan Kapı”.  Defalarca, sindire sindire okumak gerekir kanımızca. Her okuyuşta farklı noktalar keşfedeceğimiz bir eser...

Eser hakkında kısa bir yoruma yer verdikten sonra kitaptan bazı alıntıları sizlere aktaralım.

Rasim Özdenören’in “Denize Açılan Kapı” Adlı Eserinden Alıntılar

-(...) Tıraş olsam mı acaba? Evet tıraşlı olarak yola çıkmak daha güzel. Tazelik. Güneş kadar taze ve eskimemiş. Fakat bizim yaptığımız eskimişliği örtmek. Eskiyoruz aslında ama tıraş olarak gizliyoruz eskimeyi.

- (...) Ben neyi sevdiğimi biliyor muyum? Galiba tükeniyor, sevgi de tükeniyor, her şey de. Bir çaresi olmalı tükenmeyi önlemenin.

- (...) Tekrarı mümkün olmayan tek gerçek var, ölüm. (Kitaplara bakar.) Bunlarsa yaşamayı anlatıyor. Yavanlıkları bundan olsa gerek. Bilmemiz gereken tek gerçeğe yaklaşan bile yok. (Küskün bir sesle) Asıl şaşılacak olan şey budur işte.

-Kimi zaman güneş ışığına boğulmuş tozlu sokaklarda bir başına yalnızlık duyguları boğazına düğümlenmiş olarak ve nereye gideceğini bilmeden dolaşırdı.

-Duru, boş sokaklar hiçbir şey söylemezdi ona. Ya da söylerse eğer, söyledikleri onu kahretmekten başka işe yaramazdı.

-Ama göze aldığı hayatın kaçınılmaz gerekleri diye saydığı, daha doğrusu kendisine öyle belletilmiş olan bütün bunlar, basit bir kapı gıcırtısından daha mı önemli şeylerdi?

-Bütün ömrünü değersiz şeylere boyun eğmeyi öğrenmek için harcamış gibi duyumsuyordu kendini.

-Gidiliyordu, sonra geri dönülüyordu, yeniden yürünüyordu, durup bakınılıyordu, yemek yeniyordu, sonra gene acıkılıyordu, uyanılıyor ve uyunuyordu. Bu muydu? Bunlar için mi soluk tüketiyordu? Hırpalanıyor ve yaşıyordu?

Rasim Özdenören’in “Denize Açılan Kapı” adlı eseri dikkatli bir şekilde okunması gereken bir eser... Herkese keyifli okumalar...

 

 

 

 

 

 


12 Temmuz 2022 Salı

George Orwell - Hayvan Çiftliği


George Orwell / Hayvan Çiftliği

“İnsan, üretmeden tüketen tek yaratıktır. Süt vermez, yumurta yumurtlamaz, sabanı çekecek gücü yoktur, tavşan yakalayacak kadar hızlı koşamaz. Gene de, tüm hayvanların efendisidir. Hayvanları çalıştırır, karşılığında onlara açlıktan ölmeyecekleri kadar yiyecek verir, geri kalanını kendine ayırır. Bizse emeğimizle tarlayı sürer, gübremizle toprağı besleriz; oysa hiçbirimizin postundan başka bir şeyi yoktur. (...) (Sayfa: 16)

diyerek ayaklanma çağrısı yapar diğer hayvanlara “Koca Reis” lakaplı domuz. Koca Reis, çiftlikteki hayvanlara ayaklanma çağrısı yaptıktan üç gece sonra ölür. Daha sonra hayvanlar, kendilerini ezen ve sömüren insanlara karşı ayaklanma başlatır ve yönetimi devirerek çiftliğin yönetimini ele geçirirler. Mutludurlar ve artık geleceğe dair daha umutludurlar. Çünkü insan sömürüsü yoktur artık. Daha eşitlikçi daha özgürlükçü bir yapı kuracaklardır. Domuzların önderlik yaptığı hayvanlar artık kendileri için çalışacaklar ve kendileri için bir hayat kuracaklardır. Kısa bir süre sonra da “Yedi Emir” belirlerler. “Yedi Emir” ise şu maddelerden oluşur:

“1.İki ayak üstünde yürüyen herkesi düşman bileceksin.

2.Dört ayak üstünde yürüyen ya da kanatları olan herkesi dost bileceksin.

3. Hiçbir hayvan giysi giymeyecek.

4. Hiçbir hayvan yatakta yatmayacak.

5. Hiçbir hayvan içki içmeyecek.

6. Hiçbir hayvan başka bir hayvanı öldürmeyecek.

7. Bütün hayvanlar eşittir.” (Sayfa: 33)

İlk başta her şey olumludur. Eşitliğin ve özgürlüğün olduğu bu ortamı daha da büyütmek ve geliştirmek için tüm hayvanlar var güçleriyle çalışır. Ancak daha sonra her şey değişir ve hayvanlara önderlik yapan domuzlar insanlardan daha baskıcı bir yönetim ortaya koyarlar. Yaptıkları devrimi yolundan saptıran domuzlar “önder” olarak nitelendirdikleri “Napoleon” adlı domuzun komutasında yukarıdaki “Yedi Emir”e aykırı olarak insanların yaptığı ne varsa onu yaparlar ve sonunda insanlara benzerler. Artık çiftlikte eşitlik ve özgürlük yoktur. Artık duvarda tek bir emir yazılıdır:

“BÜTÜN HAYVANLAR EŞİTTİR AMA BAZI HAYVANLAR ÖBÜRLERİNDEN DAHA EŞİTTİR”

Masal görünümlü politik bir yergi kaleme almıştır George Orwell. Kitabın arka kapağında ise şöyle bir değerlendirme yapılmıştır eser için:

“Altbaşlığı “Bir Peri Masalı” olan “Hayvan Çiftliği”, bir masal anlatımıyla yazılmıştır ama küçükleri eğlendirecek bir peri masalı değil, çarpıcı bir politik taşlamadır.”

George Orwell’in “Hayvan Çiftliği” adlı eseri her kütüphanede bulunması gereken, defalarca okunabilecek muhteşem bir eser... Herkese keyifli okumalar...

(George Orwell, Hayvan Çiftliği, Can Yayınları, 68. Baskı, İngilizce aslından çeviren: Celâl Üster)

 

 

 

 

 

 

 

 


4 Temmuz 2022 Pazartesi

Stefan Zweig - Bilinmeyen Bir Kadinin Mektubu



Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu / Stefan Zweig

1920’lerin Viyana’sında yaşanan tek taraflı, içine kapanık, hüzünlü bir aşkın öyküsü ve bilinmeyen bir kadının kendisini hiç tanımamış olan adama yazdığı hüzün dolu mektup... Stefan Zweig, “Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu” adlı eserinde yine derinlemesine yaptığı psikolojik çözümlemelerle karşımıza çıkıyor. Zweig, karakterlerin psikolojisini çözümlemenin yanında bir de aşkın psikolojik çözümlemesini yapıyor. Aşkın, kişide oluşturduğu duygu selini ustalıkla çözümlüyor ve okuyucuya aktarıyor Stefan Zweig.

Gizemli bir kadın, sevdiği adam tarafından hiç tanınmamış olan bir kadın, delice sevdiği tanınmış roman yazarı R.’ye uzun bir mektup yazar. Bu mektup “Sana, beni asla tanımamış olan sana,” hitabıyla başlar. Ve kadın bu uzun ve hüzünlü mektupta ona olan aşkını tüm benliğiyle anlatır. Kadın, eserin ilerleyen bölümlerinde yazdığı bu mektup hakkında da şunları söyler:

“(...) Ama sen, ben yaşadığım sürece bu çığlığı duymayacaksın – ancak öldüğüm takdirde bu benden kalan sana ulaşacak, benden, yani seni herkesten çok sevmiş ama senin tarafından hiç tanınmamış olandan, hep seni beklemiş ama senin tarafından hiç çağrılmamış olandan kalan bir miras.”

Stefan Zweig’ın “Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu” Adlı Eserinden Alıntılar

-Kelimelerim seni korkutmasın; ölmüş olan biri artık hiçbir şey istemez, sevilmeyi de, kendisine acınmasını da, teselli edilmeyi de istemez.

- (...) beni dinleyeceğin bu çeyrek saat yüzünden yorulma, çünkü ben seni bütün bir hayat boyunca sevmekten yorulmadım.

-Biliyorum, ondan sonra yine yalnız olacağım. Ve insanların arasında yalnız olmaktan daha korkunç bir şey yoktur.

Sessiz sedasız, tek taraflı bir aşkın psikolojik çözümlemesi ve hüznün doruk noktası... Okumanızı tavsiye ediyoruz. Keyifli okumalar...

(Stefan Zweig, Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 26. Basım) 


Sezai Karakoç - Diriliş Muştusu

  Sezai Karakoç'un “Diriliş Muştusu” Adlı Eserinden Alıntılar -Diriliş eylemi, bir meşaleyi en elverişsiz şartlarda bile söndürmeden...