Kaybedilen I. Dünya Savaşı'nın sonunda emir eri Mehmet
Ali'nin davetiyle Porsuk Çayı'nın kıyısındaki bir köyde kalan genç, vatansever
bir subay olan Ahmet Celâl'in gözünden aydın-halk kopukluğunun yoğun bir
şekilde anlatıldığı “Yaban” romanı, Yakup Kadri'nin “Anadolu
Mezalimini Tahkik Komisyonu” ile birlikte Anadolu'ya yaptığı bir teftiş
gezisinin ürünüdür.
Romanın başkahramanı Ahmet Celâl, savaşta sağ kolunu
kaybetmiş vatansever bir subaydır. Ahmet Celâl, günlüğünde sağ kolunu
kaybetmesiyle ilgili şu ifadeleri kullanır:
“Lakin, bu köyde de hiç kimse kolsuz olduğumun farkında
değil... Oysa, burada, isterdim ki farkında olsunlar. Zira, sağ kolumu, ben,
onlar için kaybettim. İstanbul'da zilletim olan şey burada şerefimdir. Hatta, ilk
günler Mehmet Ali ile köyde dolaşırken şuna buna rastgeldik mi, hemen sağ
yanımı çevirirdim. Hele, yeni yetişen delikanlılarla genç kızlara ne yapıp
yapıp mutlaka bu eksikliğimi hissettirmeye çabalardım. Bu, benim son süsüm, son
gösterişim, son çalımımdı. Beş on gün içinde o da gitti. Sağ kolumun yokluğu
kimsenin takdirini celbetmek söyle dursun, hatta merhametini bile uyandırmadı.
Acaba niçin? Bunu sonradan anladım. Zira, burada, sakatlık hemen herkese mahsus
bir hal gibidir.” (Sayfa:19)
Köylüler, Ahmet Celâl’e “Yaban” olarak bakmaktadır. Ahmet
Celâl’in en normal hareketleri köylüye çok tuhaf gelmektedir:
“En basit, en sade, en tabii hareketlerim onlara, bir
sirk ortasında, bir soytarının takla atışları, sıçrayışları, yuvarlanışları kadar
tuhaf geliyor.
Mehmet Ali’ye soruyordum:
-Niçin her şeyim senin hemşerilerinin bu kadar tuhafına
gidiyor?
Mehmet Ali önce inkâr etmek istiyordu; sonra kendini
tutamıyor; baklaları, birer nasihat hâlinde, ağzından çıkarıyordu:
-Beyim her gün traş olmayıver.
-Beyim, bu dağın başında sabah akşam dişlerini fırçalamak
neyine gerek.
-Beyim, bizde saçlarını kadınlar tarar.
-Beyim, geceleri, sabahlara dek mırıl mırıl ne okuyup
duruyorsun? Seni büyü yapar sanırlar.” (Sayfa 21)
Ahmet Celâl, köy halkının Milli Mücadele’ye karşı
ilgisizliğini, kayıtsızlığını büyük bir hayret ve dehşetle izler. Köy halkının
bu durumu Ahmet Celâl’in içini adeta yakıp kavurmaktadır.
Yakup Kadri’nin “Yaban” Adlı Eserinden Alıntılar
-(...) Ben, burada diri diri, bir mezara gömülmüş
gibiyim. Hiçbir intihar bu kadar şuurlu, bu kadar iradeli, bu kadar sürekli ve
çetin olmamıştır. (Sayfa:17)
-Geceleri sabahlara kadar okumayayım da ne yapayım? Ben,
el ayak çekildikten sonra odamın kapısını sürmeleyip kitaplarımla baş başa
kalmak saatini dört gözle beklerim. Çünkü, ömrümün bütün hazin sergüzeştini ve
yaşadığım anın ağır sıkıntısını unuttuğum tek saattir. O vakit, bu çıplak ve
yalçın oda, gerçek dünyadan daha geniş, daha ferahlı bir âlemin munis, sevimli
ve her biri sihir ve füsunla yoğrulmuş mahlûkları ile dolmağa başlar.
-Kaç yaşımda olduğumu ve arkamda bıraktığım geçmişi
unuttuğum gün, kimbilir, ne kadar rahat edeceğim!