-Hayat, bilgi istediği gibi bedel de istiyor. Ekmeği tanıman yetmiyor, onu sofrana götürebilmek için bedel de ödüyorsun. Postanedeki memurun "pul!" diye feryat etmesi boşuna değil. Hayat bedel istiyor.
-Söylenen her söz binamıza yeni bir tuğla ekler. Bu yüzden ağzımızdan kaçmamalı kelimeler. Onlar bizim mahkûmlarımızdır, izin verdiğimizde çıkmalılar dışarıya.
-Acaba bir şeyin tamamına sahip olmak insanı hoyrat ve küstah mı yapıyordu? Vuslattan sonra bunun için mi bitiyordu aşklar? Bunun için mi zarafeti korumak güçleşiyor ve davranışlara sızıyordu isyan?
-Sevgili Dost,
Elimiz acaba insanlığın mutluluğuna mı yoksa sefaletine mi katkıda bulunuyor? Eldivenlerimizi çıkarabilirsek, belki parmak izlerimizden anlayabiliriz neler yaptığımızı.
-Sevinçler ne de küçük ölüyorlar. Hâlbuki büyük doğmuşlardı.
-İnsan değişmedi; vicdanıyla tutkuları arasında bocalayıp duruyor. Tutkularına esir düştüğü zamanlarda bile, kendisini rahatlatacak nedenler ve yöntemler bulmakta zorlanmıyor.
-Sevgili Dost,
Herkes kaybetti. Ölüm kazandı. Mezar taşlarına "Huve'l Bâki" kazındı.
(Kaynak: Ali Ural, Posta Kutusundaki Mızıka, Şule Yayınları)